Örgütlerde performans değerlendirme sisteminin oluşturulmasına
yönelik ilgi her ne kadar son 30 yılda gözle görülür bir artış gösterse de, çalışanların formal olarak değerlendirilme süreci
yüzyıllardır devam etmektedir. İnsanla
değerlendirme ve karşılaştırma arasındaki ilişki nedeniyle, insanın bilincine
erdiği andan itibaren performans değerlendirmenin
varlığından söz etmek mümkündür.
Sistematik ve belli
kuralları uygulamak suretiyle yapılan performans
değerlendirmelerin ise ilk defa kimin tarafından uygulandığı tam olarak
bilinmemekle beraber, performans değerlendirmenin sistematik gelişiminden
bahsederken endüstri devrimini müteakip, 1870’li
yıllardan günümüze kadar geçen süreyi esas almak uygun olacaktır.
Endüstri
devrimi ve sonrası dönemde büyük sanayi kuruluşlarının açılması ve işçi
sayısındaki artışlar, belli yönetsel kararları alabilmek için yönetici ve
çalışanlar hakkında kapsamlı bilgi elde edilmesi gerekliliğini ortaya
koymuştur. İşe alma, işten çıkarma, iş değiştirme, ücret ayarlaması, çalışanların
eksik yönlerinin değerlendirilerek hizmet içi ve öncesi eğitimlerin planlanması
bu yönetsel kararların bazılarıdır. Gerçekten de işten çıkardığımız bir
çalışanla ilgili olarak elimizde somut bilgiler yoksa, verdiğimiz işten çıkarma
kararının da yanlış bilgilerle verilmiş olma ihtimali doğacaktır. Bu dönemden sonra yönetim bilimciler
performans değerlendirme konusunda araştırma yapma ve örgüt için en faydalı
performans değerlendirme yöntemini bulma arayışına girmişler ve yönetim
şekilleriyle beraber birçok yöntemi iş hayatına kazandırmışlardır.
Literatür incelendiğinde endüstri
devrimi öncesinde performans değerlendirme uygulaması olarak belirtilen veya bu
uygulamayı anımsatan bazı bilgiler de bulunmaktadır.
Literatürdeki Bazı Performans
Değerlendirme Uygulamaları
|
MÖ 221–265 yılları arasında
Çin’de hüküm sürmüş bulunan Wei hanedanlığı hükümdarları üst düzey
yetkililerin performanslarının ölçülmesi maksadıyla imparatorluk performans değerlendiricisi ismi altında bir grup
personel görevlendirmiştir, Hatta üçüncü yüzyılda
bir Çinli filozof, imporotorluk performans değerlendiricilerini yetenek,
bilgi ve liyakata göre değil, kendi beğenisine göre değerlendirme yaptığı
gerekçesiyle eleştirmiştir.
|
Ignatius Loyala İsa
cemiyeti mensuplarının resmî performans değerlendirmesi için bir
değerlendirme sistemi oluşturmuştur.
|
1648’de İrlanda’da yasa
koyucuların, sadece kişisel özelliklerin yer aldığı bir değerlendirme yöntemi
ile değerlendirildikleri yönünde bilgiler bulunmaktadır.
|
İskoçyada Robert Owen isimli bir
işveren (kooperatifçi), 18. yy’da İskoçya Lanark’da dokuma tezgahlarında
çalışan her işçi için karakter sicilleri isminde bir sicil dosyası hazırlamış
ve bu dosyaya günlük raporları kayıt etmiştir. Owen çalışanların
performanslarına göre renkli kartlar kullanmıştır.
|
1800’lü yıllarda General Cass’ın
askerlerine performans değerlendirme yaptığı bilinmektedir.
|
1853 yılında ABD’nde çıkan bir
kanunla kamu görevine alınacak kişilere sınav yapılması uygulaması başladı.
Bu uygulama işe alım sürecinde bilgi seviyesinin esas alınmasına bir örnek
teşkil etmektedir.
|
1871 yılında Amerika Birleşik
Devletleri İnşaat Servisleri Komisyonu tarafından işçilerin liyakata göre
sınıflandırılması yapılmıştır.
|
1885 yılında Kraliçe Viktorya
devlet kurumlarında çalıştırılacak gençlerin liyakatlerinin belirlenmesi için
Merkezî Personel Dairesi’ni kurmuştur.
|
Genel olarak
bakıldığında insan kaynakları yönetiminin
gelişmeye başladığı 1900’lü yıllardan itibaren bu gelişmeye paralel olarak performans değerlendirme yöntemleri de gelişmeye
başlamıştır.
Her
ne kadar kesin bir tespit olmamakla beraber, ilk resmî performans ölçümü
Frederick Taylor’un öncüsü olduğu bilimsel yönetim akımının başladığı dönemde iş ölçümü ismi verilen uygulamalar ile
başlamıştır.
1907 yılında, otomotiv sektöründe,
Henry Ford tarafından hareketli montaj hattının kullanılmaya başlamasından
sonra, üretim basit ve küçük işlere bölünmüş, ucuz ve niteliksiz işçi
kullanılarak, kitlesel performansı esas alan sonuç odaklı değerlendirme
yöntemleri kullanılmaya başlanmıştır.
1916
yılında, Henri Fayol Yönetim Prensipleri
(Principles of Management) ismindeki kitabında her ödeme planının eşitlik
içermesi ve yüksek performansa dayalı verilen yüksek ücret veya ödüllerin
önceden kararlaştırılmış standartlara göre verilmesi gerektiği önermiştir.
Böylece performans değerlendirme sürecinin en önemli bölümlerinden biri olan değerlendirme
öncesinde örgütlerin performans standartlarını belirlemesi kavramı
yerleşmiştir.
1920 yılından itibaren
yine Amerika Birleşik Devletleri Deniz Kuvvetlerinde görevli personele Walter
Dill Scott tarafından Adam-Adama (Man to
man) karşılaştırma ismi verilen bireysel performans değerlendirme
uygulamaları yapılmıştır. Scott, bu uygulamalarda liderlik, girişimcilik ve
kişisel özellikleri temel performans ölçütleri olarak ele almıştır. Bu uygulamalarda Deniz Kuvvetlerindeki subayların verimliliğini
ölçmek amaçlanmıştır. Uygulanan bu sitem sonucunda Amerika Birleşik Devletleri
ordusunda kıdeme dayalı terfi sisteminden yeteneğe dayalı terfi sistemine geçiş
gerçekleşmiştir. Yine aynı yıllarda sanayi de çalışan işçilerin ücret artışlarını
gerçekçi verilere dayandırma ihtiyacından dolayı liyakat değerlendirmesi ismi verilen, çalışmalar yapılmaya
başlamıştır.
1922 yılında, Donald Paterson
grafikli derecelendirme ölçeğini, 1924 yılında ise Merrill Dott ilk ayrıntılı
değerlendirme yöntemini geliştirmiştir.
Cumhuriyet dönemi öncesinde,
ülkemizde devlet memurlarının performanslarının ölçülmesini ifade eden liyakat takdiri, tezkiye gibi kavramlar
kullanılmaktaydı. Cumhuriyet döneminde ise ilk olarak memurların liyakat sisteminin
belirlendiği 15 Mayıs 1925 tarihli Sicilli
Ahvali Memurin Nizamnamesi ile memurların hâl
tercümeleri konusunda yapılacak işlemler belirtilmiş ve gizli tezkiye varakaları hakkında bazı hükümler getirilmiştir. Söz
konusu nizamnamenin 21’nci maddesinde, her memurla ilgili olarak altı ayda bir
amirleri ve müfettişler tarafından görüş ve değerlendirme yapılacağı hükme
bağlanmıştır. Yine bu nizamname ile, görüş ve değerlendirme belirtilirken
değerlendiricilerin her türlü tesirden uzak ve taraf tutmaksızın bu görevi
adaletli olarak yerine getirebilmeleri için personel müdürlükleri yetkilendirilmiştir.
Türkiye’de, Mart 1926
tarihli ve 788 sayılı Memurin Kanunu,
sicil yoluyla değerlendirme sisteminin ana ilkelerini personel rejimimize
kazandıran ilk genel statü olmuştur. İktisadi devlet
teşekkülleri her ne kadar 788 sayılı kanunun kapsamı dışında tutulsa da daha
sonra bütün kamu teşkillerinde 05 Nisan 1934 tarih ve 2/377 sayılı Memurların Gizli Tezkiye Varakaları
Nizamnamesi uygulamaya konulmuştur. 788 sayılı kanun 1965 yılında 657
sayılı “Devlet Memurları Kanunu” yürürlüğe konulana kadar geçerliliğini
korumuştur. 657 sayılı kanun kamu yönetiminde, liyakat ve değerlendirme
konularına geniş şekilde yer vermiş ve hâlihazırda kamu kuruluşlarında
uygulanmakta olan sicil yoluyla performans değerlendirme
sistemini başlatmıştır.
1920’li yıllarda
sadece işçilerin performanslarının ölçümü söz konusu iken 1930’lu yıllarda
yöneticilerin ve uzman personelin performanslarının ölçülmesi düşüncesi ağırlık
kazanmıştır. Bu yıllarda performans değerlendirme yönetici ve çalışanların olumlu, vasat, itici, cezp edici gibi
kişisel niteliklerin değerlendirilmesi içermekteydi. Ancak aradan geçen yıllar
bunun doğru olmadığını ortaya koymuş ve kişisel özelliklerden çok, hedeflerin
elde edilmesini sağlayacak davranış özelliklerinin analizini yapmanın örgüte ve
bireye daha çok fayda sağlayacağı ortaya çıkmıştır.
İlk önceleri performans değerlendirme uygulamalarından elde edilen
bilgiler sadece çalışanların ücretlerinin ayarlanmasında kullanılırken, 1930’lu
yıllardan sonra performans değerlendirme, örgütsel etkililik ve çalışanların veriminin
arttırılması bağlamında motivasyon sağlanmasına yönelik olarak kullanılmıştır.
Fransa günümüzde ileri bir seviyede
olmasına rağmen, ilk önceleri performans değerlendirme
konusunda fazla bir gayret gösterememiştir. Ancak 1946 yılında çıkan bir
kanunla, sicil değerlendirme cetvelleri
hazırlanarak kamu görevlerinde çalışan kişilerin yükselmelerinin bu cetvellere
bağlı olması gerektiğini kabul etmiştir.
Kişisel özelliklerin
değerlendirilmesinin yol açtığı sorunları ortadan kaldırmak amacıyla 1950’li
yıllardan itibaren Hedeflere Yönelik
Yönetim hareketi ortaya çıkmıştır. 1954 yılında Peter Drucker
yayımladığı Yönetimin Uygulanması (The Practice
of Management) adlı eserde, bu tekniğin kullanımının yaygın hâle
gelmesini sağlamıştır. Bu hareket ile yöneticiler vizyon ve
girişimlerini ortak bir hedefe yöneltmek zorunda olduklarını kabul etmişlerdir.
Bu tekniğin kullanılmasında ana nokta ölçülebilir amaç ve hedeflerin tespit
edilmesinde yöneticiler ile çalışanların işbirliği yapmasıdır.
İşletmede temel amaç, hedeflere
ulaşmak olduğundan çalışanların kişilikleri, değerleri ve tutumları tamamen performans değerlendirme dışında tutuluyordu. Bu yaklaşım daha sonraki yıllarda birçok performans
değerlendirme yönteminin ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır. Ancak
ortaya çıkan yöntemler, mükemmel bir performans
değerlendirme sisteminin oluşmasını mümkün kılmamıştır.
1963 yılında Smith ve Kendall, Grafik Derecelendirme
Ölçeğini geliştirerek değerlendiricilerde meydana gelmesi muhtemel belirsizliklerin
önüne geçmiştir.
Batı
Avrupa ve Kuzey Amerika’da görülen performans değerlendirme uygulamalarınının,
idarî ve personel kararlarının alınması amacına hizmet ettiği gözlemlenirken, sonrasında özellikle 1960’lı yıllardan başlayarak
idarî amaçlı kullanımın yanı sıra, insan kaynakları planlaması, eleman seçme
yöntemlerinin geçerliliğinin gösterilmesi ve eğitim ihtiyaçlarının belirlenmesi
gibi diğer kurumsal amaçlara hizmet etmek amaçlı da kullanılmaya başlandığı
görülmektedir.
1950–1970
yıllarında performans değerlendirme yerine, personel yetenek değerlendirmesi kavramı
kullanılmaktaydı. Performans yönetimi kavramı 1970’li yılların sonundan
itibaren kullanılmaya başlanmıştır. Bu yıllardan sonra performans değerlendirme
yöntemlerinin sayısı artmış, bütün örgütler hevesle performans değerlendirme
uygulamalarına yer vermişlerdir. Ancak Performans Yönetim sistemine karşı, ilk başta çalışan ve yöneticilerden gizli bir
direnç gelmiştir. Çalışanlar
değerlendirme uygulamalarından bıkmış, yöneticiler ise bu uygulamaların
gereksiz olduğunu ifade etmişlerdir. Performans değerlendirme toplantıları
çalışanların motivasyonunu arttırmayı hedeflerken can sıkıcı hâle gelmiştir.
1980–1990 yıllarında İngilterede
meydana gelen ekonomik bunalımdan sonra performansa odaklanma, ticarî uygulamaların
kamu kesimine uyarlanması ve performansa bağlı ödeme uygulamaları artarak devam
etmiştir.
1990’lı yıllardan sonra bilgisayar
sistemlerinin aktif olarak kullanılmaya başlanmasıyla, dokümantasyon sistemleri
gelişmiş ve buna bağlı olarak tüm değerlendirme süreçleri kayıt altına alınmaya
başlanmıştır. İnsan kaynakları yönetiminin önemli
bir işlevi olan performans değerlendirme, bu yıllarda örgütlerde komuta kontrol
anlayışından, kolaylaştırıcı bir liderlik modelini yansıtmıştır.
Türkiye’de performans
değerlendirme uygulamaları ilk defa kamu kesiminde başlamış ve daha
sonra özel sektörün gelişim sürecine girmesiyle ilgi artmış ve yaygınlaşmıştır.
Cumhuriyet dönemi sonrasında kamu kesiminde uygulanmaya başlayan performans
değerlendirme, bu kesimde çok fazla gelişme kaydedememiş ve hâlen geleneksel performans
değerlendirme sistemi uygulamalarından biri olan ve gizlilik prensibine
dayalı olarak yapılan sicil değerlendirme yöntemi kullanılmaya devam
etmektedir. Ancak özel sektörde aynı şey söz konusu değildir. Yönetim biliminin
ülkemizde yaygınlaşması ve modern yönetim sistemlerin özel sektör tarafından
doğru ve hızlı olarak algılanması, son yıllarda performans
değerlendirme konusuna daha özenle yaklaşmasına neden olmuştur.
Performans değerlendirmenin tarihi
gelişiminde 360o performans değerlendirme yöntemi önemli bir yer teşkil
etmektedir. Bu yöntem modern performans değerlendirme yöntemlerinin içinde en
önemli, en çok tanınan ve en çok kullanılan bir uygulamadır. Geribildirime
dayalı performans değerlendirme fikri 1950’li yıllara kadar dayanmaktadır.
Ancak tam olarak çoklu veri kaynakları esas alınarak yapılan performans
değerlendirme uygulamalarının ancak 1980’li yıllardan sonra başladığı ve
1990’lı yıllardan sonra kullanımının artarak devam ettiği görülmektedir.
Performans
değerlendirme sistemlerinde meydana gelen gelişime genel olarak
bakıldığında kişisel özellikleri temel alan ölçüm ve ön yargılardan, iş yönelik
çıktılar ve somut verilere dayalı değerlendirme anlayışına geçildiği
görülmektedir. Performans değerlendirme
uygulamalarında yakın zamana kadar gizlilik ilkesi ön planda tutulmuştur. Yani
çalışana geribildirim söz konusu değildir. Ancak bu düşünce yapısı son yıllarda
oldukça değişmiştir.
Modern yönetim yaklaşımlarının
ortaya çıkması ve istatistik biliminin gelişimini müteakip, performans
sonuçları soyut değerlerden sayısal değerlere indirgenmiştir.
performans değerlemenin kısa tarihçesini ararken buldum sizin yazınızı çok yararlı oldu teşekkür ediyorum kaynak olarak: irfan tansel üzmez olarak yazacağım.
YanıtlaSilTeşekkür ediyor, başarılar diliyorum.
YanıtlaSil