Performans
değerlendirme sonunda elde edilen bilgiler, örgüt yönetimi tarafından birçok
yönetsel faaliyetin gerçekleşmesinde belirleyici unsur olarak kullanılabilir.
Bu yönetsel faaliyetler içerisinde en bilinenleri ücret ayarlaması yapma, işten
çıkarma ve terfi olmakla beraber
performans değerlendirme sonuçlarının kullanıldığı daha birçok alan vardır.
Alınan yönetsel kararlar değerlendirme kalitesine göre, daha etkili olarak icra
edilebilmektedir. Performans değerlendirme sonuçlarının kullanıldığı alanlar
temel olarak çalışanın güçlü ve zayıf olduğu yönlerin tespiti ile anlam
bulmaktadır. Müteakip maddelerde, performans değerlendirme sonunda elde edilen
bilgiler temel alınarak verilen yönetsel kararlar açıklanacaktır.
Stratejik Planlama
Örgütün
bulunduğu noktadan, hedeflediği duruma ulaşması için yapması gereken
faaliyetlerin tümü stratejik planlama
adı altında ifade edilmektedir. Stratejik planlama safhasında misyon ve vizyonun ortaya konulması için, örgütte güçlü ve zayıf yönler ile fırsat
ve tehditlerin analiz edilmesi, ayrıca eksik yönlerin ne ölçüde
düzeltilebileceğinin belirlenmesi gerekmektedir.
Etkili örgütlerde, örgüt
hedeflerinin tespit edilmesinden sonra bu hedeflerin önce örgüt içerisindeki
bölümlerin hedeflerine, daha sonra bu bölümlerde çalışan bireylerin hedeflerine
dönüştürülmesi faaliyeti yapılmaktadır. Böylece örgüte ait stratejik planlar
ile kişilerin performans hedefleri arasında paralellik sağlanmış olacaktır. Bunun sonucunda, çalışanlara
yapılacak performans değerlendirme sonunda elde edilen bilgiler ile stratejik
planlama ile tespit edilen örgüt hedeflerinin birbiriyle uyum sağlayıp
sağlamadığı tespit edilmiş alacaktır.
Örgütsel Etkinliğinin
Arttırılması
Örgütlerin amaçlarına ulaşma
dereceleri ne kadar yüksekse etkililikleri de o kadar fazla olacaktır. Değer zinciri analizi ile tanımlanan
örgütsel etkililiğin, çalışanların performansıyla doğru orantılı bir ilişkisi
söz konusudur. Çalışanların performansları örgüt hedeflerine ne kadar yakınsa,
örgütsel etkililik o kadar fazla olacaktır.
Çalışanların
performanslarının değerlendirilmesi, örgütün etkinliği açısından bize somut
bilgiler verecektir. Bunun sonucunda örgüt yönetimi bütün çalışanların olumlu
ve olumsuz yönlerini tespit ederek eksikliklerin düzeltilmesi yönünde
çalışacaktır. Ayrıca doğru personelin doğru işte çalışması sağlanacak ve bütün
bu faaliyetler örgütsel etkinliğin artmasına neden olacaktır.
İnsan Kaynağının Planlanması
İnsan kaynakları yönetiminin temel
amacı, çalışanların, üstün taraflarının belirlenmesine müteakip, örgütsel
hedefler doğrultusunda, hangi zaman zarfında, hangi görevde, hangi personelin,
ne miktarda çalışacağının tespit edilmesidir. Bunu sağlamak maksadıyla, örgüt
hedeflerine göre tasarlanmış performans değerlendirme yönteminin belirlenmesi
ve uygulama boyutunda dikkatli davranarak kaliteli çıktıların alınması örgütün
bu amacına doğrudan hizmet edecektir.
Mevcut işgücüne ilâve
olarak ihtiyaç duyulan işgünün tespit edilmesi ve uygun personelin işe alınması
da, İnsan kaynakları yönetiminin işlevleri arasında bulunmaktadır. Tedarik süreci olarak da isimlendirilen
bu süreç farklı araçlar kullanılarak tamamlanır. İşe alınacak meslek gruplarını
ve miktarlarını tespit ettikten sonra kişisel özelliklere dayalı yetkinlik
temelli değerlendirme ölçütlerini kullanarak işe alınacak çalışanlar tespit
edilebileceği gibi, daha önce uygulanan performans değerlendirme sonunda,
örgütün güvenini kazanmış çalışanların görüşleri doğrultusunda da tedarik
süreci tamamlanabilir.
Örgütün insan kaynakları departmanı
tarafından, performans standartları esas alınarak eleman seçine tâbii tutulacak
bireylerle yapılan karşılıklı görüşmelerde bu standartlar hakkında çalışanın
görüşlerin alınması imkânı doğacak ve tedarik sürecinin sonunda, örgüte faydalı
olabilecek en değerli elemanın en uygun ücretle alınması örgütte insan
kaynakları departmanının görevini tam olarak yaptığı sonucunu doğuracaktır.
Performans değerlendirme sonunda
çalışan hakkında bir takım bilgiler elde edilir. Bu bilgiler çalışanın o
bölümde çeşitli nedenlerle mutsuz olduğu yönünde olabileceği gibi, çalışanın
başka yeteneklerini ortaya çıkaracak mahiyette de olabilir. Bundan başka
değerlendirme sonunda çalışanın yaptığı işin kapasitesine göre yetersiz olduğu
yönünde bir veri elde etmekte mümkündür. Elde edilen bu bilgiler rotasyon veya iş genişletme kararlarının verilmesinde örgüt yönetimine katkı
sağlayacaktır.
Bu kapsamda çalıştığı görevde mutsuz
olan çalışan eğer örgüt tarafından kaybedilemeyecek kadar değerliyse, başka bir
bölümde çalışan personel ile rotasyona tâbi
tutulabilir veya çalışanın performans değerlendirme sonunda yaptığı işten başka
yetenekleri olduğu ve bu yeteneklerinin örgüt için hâlen
yaptığı işten daha fazla fayda sağlayacağı tespit edilirse yine aynı şekilde
çalışan daha faydalı olabileceği başka bir görevde çalıştırılabilir.
Rotasyonlar, kişilere bir şirketi
tüm yönleriyle tanıma fırsatı verir. Aynı pozisyonda yıllarca çalışan insanların
motivasyonlarının zamanla azaldığını göz önünde bulunduran insan kaynakları,
hem şirket içi hem şirket dışı rotasyon uygulamalarına başvurmaktadırlar.
Böylece çalışanlar yeni iş deneyimleriyle farklı vizyonlar ve bakış açıları
kazanarak kişisel gelişimlerine katkı sağlamakta, bu katkı ise
performanslarındaki artış ile şirkete artı değer olarak dönmektedir.
Örgütsel adanmışlığı üst seviyede
olan ve yaptığı işin kapasitesinin altında olduğunu düşünen veya kendisi ile
ilgili olarak yapılan geribildirimler ile bu durum anlaşılan çalışanların da
çıkması örgüt yapılanmalarında karşılaşılan bir durumdur. Bu durumdaki
çalışanlar yaptıkları işin kapasitelerine göre düşük olmasından dolayı bireysel
tatminsizlik yaşar ve tükenmişlik
sendromu ismi verilen isteksizlik hâlini yaşarlar. Bu durumda çalışanın
standartlarında yükseltme veya ilâve görev verilerek iş genişletme yapılabilir.
Sözleşme Yenileme ve İşten
Çıkarma
Etkili olarak tasarlanmış bir
performans değerlendirme yönteminin çalışanlar arasındaki başarı farklarını bilimsel metotlarla ve nesnel olarak ölçebileceğinden,
performans ölçümü neticesinde, örgüte yeterli fayda sağlayamadığı düşünülen
çalışanlara bir gelişim planı hazırlanması, bunun sonucunda da başarılı
olamayanların sözleşmelerinin yenilenmeyerek, işten ayırma kararının verilmesi önemli
bir yönetsel karar olarak karşımıza çıkmaktadır. Ancak, işten ayırma
işlemlerinde bu kararın sadece performans notlarına göre belirlenmesi örgütü
hatalı bir işleme sebebiyet verebilecektir. Performans notu işten çıkarma
kararının verilmesi için kullanılacak birkaç veriden sadece bir tanesi olmakla
birlikte en önemlisidir.
Örgütlerin bazen sadece bir
performans dönemine ait notu esas alarak çalışanı işten çıkarması uygun
değildir. Bu durum ancak kötü niyetli bir personel politikası olarak
nitelendirilmektedir. Bu maksatla işten ayırma veya sözleşme yenileme ile
ilgili örgütlerce belirlenmiş kurallar çalışanlara açık bir şekilde
anlatılmalıdır. Çalışanların haksız olarak nitelendirdiği işten ayırmaların
diğer personelde huzursuzluk yaratacağı unutulmamalıdır.
İletişimin Arttırılması
Performans değerlendirme sürecinde
yönetici ve çalışanlar devamlı bir diyalog hâlinde olurlar, bu diyaloglar
değerlendirilen açısından örgüt kurallarını öğrenme ve eksikliklerini tespit
etme, değerlendiren tarafından ise çalışanı daha iyi tanıma, çalışan hakkında
daha fazla bilgi toplama yönünde oluşur. Yönetici ve çalışanlar arasında
gelişen diyalog sonucunda iki taraf da birbirlerine daha çok güven duymaya
başlarlar. Geleneksel yönetim anlayışının uygulandığı örgütlerde mevcut olan
katı hiyerarşik ortam bu iletişimin oldukça resmî olmasına veya hiç olmamasına
neden olmakta ve bu şekilde iletişimden istenilen verim alınamaktadır. Çünkü bu
tür örgütlerde çalışan yöneticiler genellikle astları ile çok fazla görüşme
taraftarı değillerdir. İletişim sürecinin işlemesi için geleneksel örgüt
yapılarının gevşetilmesi gerekmektedir.
Yöneticiler ve çalışanlar arasında
iletişimin artması sonucunda astlar sorunlarını daha kolaylıkla çözmeye, üstler
ise kendi sorumluluk alanlarında bilmedikleri pek çok şeyi öğrenme fırsatı
yakalayacaklardır. Yönetici ve çalışanların hem yatay hem de dikey
iletişiminin olumlu yönde artması örgütsel etkililiğinde artmasını
sağlayacaktır.
Eğitim
İhtiyacının Belirlenmesi
Örgütlerde,
performans değerlendirme sonuçları temel olarak önemli bir insan kaynakları
yönetimi işlevi olan eğitim
yönetimi için veri sağlanmaktadır. Performans değerlendirme sürecinde elde
edilecek bilgiler çalışanın güçlü ve zayıf olan yönlerini ortaya koymak
suretiyle bireysel ve örgütsel düzeyde eğitim ihtiyaçlarının tespit edilmesine
ve gelişim planlarının oluşturulmasına yardımcı olmaktadır. Çalışanların güçlü
ve zayıf taraflarının doğru olarak tespit edilmesi ise etkin bir performans
değerlendirme yönteminin uygulanması ile mümkündür.
Performans
değerlendirme sonunda belirlenen eksiklikler aynı zamanda eğitim ihtiyacını da
ortaya koymaktadır. Belirlenen eksik yönler insan kaynakları departmanının, eksiklikleri giderici eğitim planlaması yapmalarına
dayanak oluşturmaktadır. Eğitim ihtiyacının belirlenmesi tespit edilen eğitim eksikliğinin
kapatılmasının yanı sıra, gelecekte çalışandan beklenen iş hedefinin hangi
seviyede gerçekleşebileceğinin ve gelişim araçlarının neler olması gerektiğinin
tespit edilmesine katkı sağlayacaktır.
Performans
değerlendirme sonuçlarının geçmiş performans dönemi içinde verilmiş olan
eğitimlerin etkinliğinin ne seviyede gerçekleştiğinin ölçülmesinde veri olarak
kullanılması, performans yönetiminin eğitim yönetimine sağladığı bir diğer katkıyı
oluşturmaktadır.
Töremen’in aktardığına
göre Senge bireysel gelişmeyle örgütsel gelişme
arasındaki bağı şu şekilde açıklamaktadır,
“Bireysel gelişme nasıl öğrenmeye dayalı ise, örgütsel gelişme de
öğrenmeye dayalıdır. En güçlü öğrenme, doğrudan deneyim yolu ile olmaktadır.
Bir eylem yapılır, sonuçları görülür ve sonra yeni ve farklı eyleme geçilir.
Örgütler de insanlar gibi deneyimlerini dikkate alarak öğrenmektedirler.
Deneyime dayalı öğrenme temel olarak bireylerin algı, tutum ve davranışlarının
değiştirilmesini gerektirip bireylerin bir öğretici yerine kendisi ile aynı
düzeyde bulunanlardan öğrenmeleri gerçeğine dayanır.”. Senge’nin belirttiği eğitim
biçimi usta- çırak usulü eğitim
olarak da anılmakta ve ülkemizde hizmet içi eğitimin yeterince gelişmediği kamu
kuruluşlarında en önemli eğitim uygulaması olarak kullanılmaktadır.
Yöneticiler
ve insan kaynakları depatmanı performans eksikliklerini gidermek için birçok
yöntem kullanabilirler. Bu kapsamda; performans
eksikliğinin nedeni çalışanın beceri yetersizliği ise, performansını yükseltmek
için genellikle başta usta-çırak usulü eğitim olmak üzere beceri geliştirme
etkinliklerine yer verilebilir, buna karşın performans eksikliğinin nedeni beceri
yetersizliğine dayanmıyorsa, genellikle performansı yükseltmek için çoğunlukla
kullanılan yöntemlerden birisi olumlu
özendirmelerdir. Olumlu özendirme (Positive Reinforcement), arzu edilen
performansın gösterilmesinin olumlu ödüller kullanılarak teşvik edilmesidir.
Performans
değerlendirme sonuçlarının eğitim yönetimi sistemine ödüllendirme amaçlı girdi
sağladığı da çeşitli uygulamalarda görülmektedir. İyi performans gösteren
çalışanlara, yurt dışı eğitim olanağı sağlanması, yöneticiler için yüksek
lisans programlarına katılımlarının desteklenmesi bu uygulamalara örnek olarak
gösterilebilir.
Eğitim düzeyi
yüksek bireylerin problem çözme kabiliyetlerinin de daha fazla geliştiği göz
ardı edilmemelidir. Eğitim düzeyi yüksek bireylerde,
yönetim kademlerine geçme ve alınan ücret açısından daha iyi bir düzeye gelme
yönelimli rekabet ortamı oluşmakta ve bu durum örgüt etkililiğinin artmasına
olumlu yönde katkı sağlamaktadır.
Gelişimin Sağlanması
Performans
değerlendirme sonuçları, çalışanları başarılı olma yönünde motive eden, etkili
ve üretken olmalarını sağlayan bir nitelik taşımaktadır. Çalışanlar performans
değerlendirme sonuçlarını genellikle birinci amirlerinden gelen geribildirimlerle
öğrenirler. Bu geribildirimler ile çalışanlar, hem bir önceki performans dönemi
ile son performans dönemi arasında kendilerini geliştirdikleri özelliklerini
anlamaları mümkün olur, hem de gelecek performans döneminde hangi özelliklerinin
geliştirebileceklerini belirlemiş olurlar.
Çalışanların performans notunun,
diğer çalışanlarla kıyaslayarak ve belirlenmiş standartlara göre somut, sayısal
ve çok yönlü olarak tespit edilmesi, çalışanın başarısını geliştirmesi için
yeterli bilginin elde edilmesine olanak sağlamaktadır.
Çalışanların, yöneticilerin ve
örgütün başarısının en üst düzeye çıkması için gerekli altyapı performans
değerlendirme sonucunda, alınacak nesnel verilerle oluşacaktır.
McGregor
tarafından ortaya atılan ve insana değer veren bir yaklaşım olan Y teorisinde insanların beceriksiz veya
tembel olmadığı hatta onların içinde bir potansiyeli ortaya çıkaracak olanın ise
yönetim olduğu görüşünü ifade eder. İşte bu noktada performans değerlendirme,
insanın içindeki potansiyeli ortaya çıkaracak bir araç olarak karşımıza
çıkmaktadır.
Çalışanlarda sağlanan gelişimi sadece
mesleki olarak düşünülmemelidir. Çalışanlar iş performansı hakkında yapıcı
geribildirimler almaya ihtiyaç duyarlar. Bu geribildirimler mesleki gelişimi
sağladığı gibi, yapıcı davranıldığında kişisel gelişime de büyük katkı sağlar. Bu
kapsamda, pek çok uzman, performans değerlendirmenin aynı zamanda psikolojik
bir ihtiyaç olduğu yönünde birleşmektedir.
Gelişim sağlanan kişisel özellikler
genelde, amirlerin örnek alınması, kişisel becerilerin tespit edilmesinden
sonra bu alanlara yönelme, zaman
yönetimi uygulama, strese karşı
dayanıklılık ve özgüveni arttırma
şeklinde olmaktadır.
McEvoy yaptığı araştırma ile, performans değerlendirme sonunda elde edilen
bilgilerin idarî/yönetsel (terfi, ücret belirleme) amaçla değil de kişisel
gelişim amacıyla kullanıldığı durumlarda; yöneticilerin astların değerlendirme
sürecinde yer almalarına yönelik daha olumlu tutumlarının olduğunu tespit
etmiştir.
Performans
değerlendirme sonunda çalışanların teknik becerileri konusunda da somut
bilgiler gelecektir. Örgüt yönetimi ise çalışanın eksik olduğunu belirlediği
teknik becerileri konusunda gerekli eğitim programları hazırlayarak,
eksiklikleri düzeltme yönünde onlara rehberlik edecektir.
Teknolojinin
akıl almaz bir hızla geliştiği, bilgi toplumunun egemen olduğu ve yönetici
kavramı yerine yavaş yavaş kozmokrat kavramının kullanıldığı, milenyumun
bilişim destekli örgüt yapılanmalarında çalışan tüm bireyler, başta bilgisayar
olmak üzere, örgüt içerisinde kullanılmakta olan teknolojik yenilikleri bilmek
ve etkin olarak kullanmak zorundadırlar. Bu şekilde örgüt etkililiği artacağı
gibi, çalışanlar hem mesleki gelişimlerini tamamlayacak, hem de bilgi için
ödeme gibi imkânlardan yararlanmış olacaktır.
Kariyer
Yönetiminin Planlanması
Kariyer
yönetiminin planlaması örgütsel ve bireysel amaçlar arasında uyumu tesis
ederek, örgütsel etkililiğe ve bireysel tatmine olanak sağlayan bir araçtır. Bütün
çalışanlar kariyerlerinde ilerlemek ve bunun getirilerini elde etmek isterler. Ancak
bunun meydana gelmesi birçok etkene bağlı olarak gerçekleşmektedir. Kişinin
almış olduğu eğitim, zihinsel/sosyal yetenekler ile kişisel özellikler çalışanların üst
basamaklara yükselmesinde oldukça önemli yer tutar. Performans değerlendirme,
bu özelliklerin seviyesinin belirlenmesi ve çalışanların değerinin yöneticiler
tarafından anlaşılmasına yardımcı olan bir uygulama olarak karşımıza
çıkmaktadır.
Kariyer
planlaması; çalışan bireylerin, fırsat, seçenek ve sonuçların farkına
varmalarını, kariyer hedeflerini belirlemelerini, bu hedeflere ulaşmada yön ve
zaman tespiti yapmalarını sağlayacak şekilde, iş, eğitim ve diğer gelişmeye
yönelik faaliyet programlamları olarak tanımlanabilir.
Meslek
hayatının planlanması için çalışanın o güne kadar gösterdiği performans
hakkında bilgi sahibi olan yöneticiler, bu değerlendirmeleri kişinin
gelecekteki performansını belirleyici bir tahmin aracı olarak da kullanabilir.
Çalışanların örgüt içindeki kısa ve orta vadeli kariyer
hedeflerinin örgüt tarafından anlaşılması ve yakın gelecekte çalışanın ne tür
görevler üstlenebileceğinin belirlenmesi amacıyla, performans değerlendirme ile
elde edilen, çalışanın güçlü, gelişime açık yönleri ve tercihleri
kullanılmaktadır.
Performans değerlendirme
sonuçlarının açıklandığı toplantılarda, yönetici ve çalışanlar karşılıklı
mutabakat ile kariyer planlaması yapmalıdırlar.
Performans Değerlendirme Sonuçlarının Açıklandığı
Toplantılarda Yönetici ve Çalışanların Üzerinde
Durması Gereken Konular
|
|
Yöneticilerin, kariyer hedeflerinin belirlenmesi
kapsamında çalışanlar ile, farklı görüşlere sahip olup olmadığı
|
|
Örgüt
içindeki farklı kariyer alternatiflerinin neler olduğu
|
|
Çalışanın
hedefleri doğrultusunda izlemesi gereken yol
|
|
Çalışanın
kariyer hedeflerinin, becerilerine göre hangi alanlarda planlanması gerektiği
ve ilerde kariyer gelişimi açısından engel yaratabilecek durum olup olmadığı
|
Performans
değerlendirme sonuçları, kariyer geliştirme programlarının başlangıç noktasını
oluşturur. Elde edilen sonuçlar beklentilerin ne oranda gerçekleştiğine yönelik
ipuçları verir. Bu bilgiler ışığında kişinin daha büyük başarılara ulaşabilmesi
için terfi etmesine, benimseyemediği veya başarılı olamadığı görevinin
değiştirilmesine, verim sağlayamayanların işten çıkarılmasına, yeterli
performansa ulaşanların işlerinin zenginleştirilmesine ve benzeri kararlara
ulaşılabilir.
Performans değerlendirme çıktıları, örgütsel yedekleme sürecine de girdi sağlar. Bu süreç, örgütün
kritik lider kademeleri için uygun potansiyele ve kariyer geçmişine sahip
çalışanların, yine örgüt açısından kritik süre öncesinde belirlenmesi ve
liderlik gelişimlerinin sağlanarak söz konusu pozisyona hazır hâle getirilmesi
sürecidir. Yedeklenecek personel belirlenirken, şirketteki tüm kariyer geçmişi
dikkate alınmalıdır. Yedek havuzuna alınan çalışanların bu havuzda
kalabilmeleri performans değerlendirme sonuçlarının sonraki dönemlerde de
belirli bir düzeyde olmasına ve şirket tarafından belirlenen diğer koşulların
sağlanmasına bağlıdır. Fındıkçı ise daha iddaalı bir şekilde
performans değerlendirmenin başarıyla uygulandığı kurumlarda bir senesini
doldurmuş bir personelin beş yıl sonra hangi statüye sahip olacağı şeklinde
görüşünü ifade etmektedir.
Motivasyonun
Sağlanması
Motivasyonu
pek çok şekilde tanımlamak mümkündür. Fidan
ve Dinçer’e göre motivasyon, bireyin ihtiyaçlarını tatmin etme dürtüsü
sürdükçe bireyde bulunan bir şey
yapma isteği veya güdülerin
etkisiyle eyleme geçme ve gerçekleştirme
sürecidir. Özgen vd., ise
farklı bir yaklaşımla motivasyonu; bireylerin
fiziksel, ruhsal, toplumsal, örgütsel, yönetsel ve işlevsel ihtiyaçlarının, örgütün hedefleri doğrultusunda, her insana
özgü araç ve yöntemlerle karşılanması
ve belli politikalar yardımı ile birey davranışlarına biçim ve yön verilmesi süreci olarak ifade
etmektedir. Kısaca motivasyonu bireysel ihtiyaçları tatmin
etme dürtüsü ile koşullanmış çalışanın, örgütsel amaçlara ulaşmak için
harcadığı çabadır şeklinde tarif etmek mümkündür.
Örgütler girişimciliğin ruhuna uygun olarak, gerçekleştirdikleri üretim
sonunda hedefledikleri kârlılık düzeyine ulaşmak isteyeceklerdir. Kârlı olmayan örgütlerin yaşamasının mümkün
olmayacağından dolayı mal veya hizmet üreten bütün örgüt yöneticileri, örgüt
amaçlarına ulaşmak için, personeli verimli bir şekilde çalıştırmak zorundadır. Çalışanların verimliliği
ise onların motivasyon düzeylerini maksimize
etmekle mümkün olacaktır. Örgütün ve bireylerin ihtiyaçlarını karşılayacak bir iş ortamı oluşturmak maksadıyla bireyin
harekete geçmesi için etkilenmesi ve teşvik edilmesi gereklidir. Bu sebeple; motivasyonun sağlanması yöneticilerin en önemli
görevlerinden birisi olarak kabul edilmektedir.
Çalışanın motivasyon düzeyi kurumdan sağladığı
maddî ve manevî kazançlar ile bireysel ihtiyaçlarını ne ölçüde giderdiğine
bağlıdır. Örgütlerde başarıyı yakalamak için üretken bir çalışma ortamı
yaratmak ve çalışanların motivasyonunu güçlendirmek gerekmektedir. Bireyde motivasyonu sağlayan faktörler ise; başarı, kabullenme, işin kendisi, sorumluluk,
gelişme ve ilerleme
fırsatlarıdır.
Performans değerlendirmenin, örgütlerin
başarısı için çok kritik olduğu kabul edilen çalışan motivasyonu üzerinde önemli etkileri bulunmaktadır. Endüstri
devriminden sonra sistematik bir uygulama olarak örgütlerdeki yerini alan
performans değerlendirme, önceleri sadece somut sonuçları üzerinde durulmuş ve
ücretlerinin belirlenmesi veya ödüllendirme gibi maksatlarla kullanılmıştır. Bu
şekilde üstün performans gösteren çalışanların ücret artışıyla ödüllendirilmesi
ve düşük performans gösteren çalışanların ücret kesintisiyle cezalandırılması
uygulamaları başlamıştır. Ödüllendirme veya cezalandırma, çalışanın mevcut
performansını koruması veya iyileştirilmesinde bir motivasyon unsuru olarak
görülmüştür. Böylelikle performans değerlendirme ve motivasyon arasında dolaylı
bir ilişki başlamıştır.
1950’li
yıllardan sonra performans değerlendirme, ödüllendirme mekanizmalarına
etkisinin dışında başlı başına çalışan motivasyonunu, kişisel gelişimi doğrudan
etkileyen ve örgütsel bağlılığını arttıran bir araç olarak görülmeye
başlanmıştır.
Motivasyon,
rekabetçi piyasalarda transferlerin azaltılması ve üstün performans gösteren
çalışanların elde tutulması gibi faydalar da sağlamaktadır. Bu açıdan performans
değerlendirme, örgütler tarafından daha stratejik bir konuma yerleştirilmektedir.
Performans değerlendirme ne kadar doğru yapılırsa çalışan o oranda motive
olacak ve kurum da hedefleri doğrultusunda başarıyı çok daha kolay
yakalayacaktır.
Çalışanların
iş yerindeki performansları ile ilgili olarak geribildirim almaya, yani diğer
bir ifadeyle performans düzeylerinin amirin, müşterilerin veya çalışma
arkadaşlarının gözünde nasıl görüldüğü ile ilgili bilgi almaya ihtiyacı vardır.
Bu geribildirim kendisinin bulunduğu noktayı nesnel olarak görme imkânı
tanıyacak, kurumu tarafından dikkate alındığını ve yaptıklarının bir değeri
olduğu gerçeğini gösterirken, gerçekleştirdiği etkinliklerin
ve gösterdiği çabaların örgüt için önemli olduğu mesajını verecektir.
Bir kurumda
performans değerlendirmenin varlığı bile örgütün,
çalışanların bireysel gelişimi ve performansı ile ilgilendiği bilgisini
verecektir. Her şeyden önce çalışan, bu süreç boyunca işiyle ilgili olarak,
amiri ile yapılandırılmış ve resmî bir etkileşim içine girecek, gelişimi için
neler yapılabileceğini düşünecek, kendisinin ve kurumunun geleceğini
değerlendirecektir. Diğer taraftan etkili olamayan bir performans
değerlendirmenin motivasyon üzerinde olumsuz etkileri
olduğu da göz ardı edilmemelidir. Yapılan tüm değerlendirmeler ve verilen
geribildirimler kişinin duyguları, tutumları, alışkanlıkları ve değerlerinin
yansıması olan davranışlarına yöneliktir. Kişilerin özgüveninin sarsılmaması ve
saldırgan bir tavır almaması için bu hassas dengelerin gözetilmesi gerekir.
Aksi takdirde çalışanın motivasyonunun azalması kaçınılmazdır.
Örgütlerde performans
değerlendirme süreci, genellikle çalışanlar ve yöneticiler arasında
ilişkilerin gerildiği, sancılı bir dönemi de beraberinde getirir. Etkili
yürütülmeyen bir performans değerlendirme,
performans sorunları ve kişisel sorunların karıştırıldığı karmaşık bir ortamın
doğmasına sebep olabilir. Bu durumun yan etkisi olarak, çalışanın işe karşı motivasyonunun
düşmesinin yanı sıra, sürecin diğer insan kaynakları uygulamalarına sağlayacağı
verilerin doğruluğundan da şüphe edilebilir.
Performans
değerlendirme sürecinde öncelikle kurumların düşük performansı
cezalandırmak yerine yüksek performansı ödüllendirme yoluna gitmeleri olumlu
davranışın pekişmesi açısından daha geçerli bir yoldur. Yüksek performans
gösteren ile düşük performans gösteren mutlaka ayrılmalıdır, aksi takdirde
yüksek performans gösteren çalışanlar motivasyonlarını
kaybedeceklerdir.
Hangi
şartlar oluşmalıdır’ki çalışanların motivasyonu en üst düzeyde olsun? Bu soru
araştırılması ve üzerinde durulması gereken bir konudur. Çünkü her bireyin önem
verdiği ve onda isteklilik yaratacak faktör farklı olabilir. Bir birey çok
fazla para kazandığında veya güvenliği sağlandığında motive olurken, bir başka
birey doğru kurulan iletişim veya sağlık koşulları uygun olduğu zaman motive olabilimektedir.
Uzmanlar
motivasyon konusunda araştırmalar yapmış ve bunun sonucunda birçok teori
geliştirmişlerdir. Bu teoriler kapsam ve süreç teorileri olmak üzere iki
kategoride sınıflandırılmıştır. Kapsam teorileri olarak; İhtiyaçlar
hiyerarşisi, Motive edici ve hijyen faktörler, üç güdü ve VİG teorilerini, süreç
teorileri olarak ise, beklenti, eşitlik, motivasyon
ve öğrenme, x, y, z, w ve olgunlaştırma teorilerini saymak mümkündür.
Bu bölümde; konunun önemine binaen
motivasyon teorilerinden kısaca bahsedilecektir. Motivasyon teorileri
incelendiğinde, her teoride insana ait başka bir ihtiyacın motivasyon için
öncelikli olduğunun tespit edildiği görülmektedir. Bu durumda şöyle bir genelleme yapmak mümkün
olacaktır. Söz konusu
teoriler de ortaya atılan fikirler ülkelere, örgütlere, değişik sosyal
statüdeki insanlara göre değişiklik arz edebilir. Örneğin A ülkesindeki
çalışanlar için güvenlik birinci sıradaki
motivasyon
nedeni olabileceği gibi, B ülkesindeki çalışanlar için fizyolojik ihtiyaçlar birinci derece motivasyon
nedeni olabilir. Önemli olan insansa ve çalışanın veriminin yüksek olması,
örgütün etkililiğini arttıracak bir unsursa, her yönetici ülkesinin ve mensubu
bulunduğu örgütün kültürüne uygun motivasyon araçlarını azamî olarak kullanmalıdır.
İhtiyaçlar Hiyerarşisi
Teorisi; Abraham Maslow’un A Theory
of Human Motivation isimli çalışmasın da, iki temel görüş
ortaya atılmaktadır. Bunlardan birincisi, insan ihtiyaçlarının hiyerarşik bir sıraya
göre dizildiği, diğeri ise insanın karşılanan ihtiyaçlarının artık yeterince motivasyon sağlayamadığı ve motivasyonun,
karşılanan ihtiyaçdan çok beklenen ihtiyaç tarafından oluştuğudur. Maslow göre
insan ihtiyaçlarını ilkel’den kapsamlıya doğru beş kategoride toplamak
mümkündür
İnsan
İhtiyaçları
|
|
Fizyolojik İhtiyaçlar
Yemek, su, uyku ve seks.
|
|
Güvenlik İhtiyaçları
Can ve
iş güvenliği, tehlikelerden korunma.
|
|
Sosyal İhtiyaçlar
Gruba mensup olma, kabul
edilme, dostluk.
|
|
Kendini
Tamamlama İhtiyacı
Sahip
olunan potansiyeli geliştirme ve yaratıcılık.
|
|
Kendini
Gösterme İhtiyacı
Tanınma,
saygınlık kazanma ve kendine güven duyma.
|
Motivasyon teorileri içinde en çok bilineni Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisi teorisi’dir.
Ancak daha sonra Maslow’un beş kategoride ifade ettiği ihtiyaçların sadece
Amerika Birleşik Devletlerinde yaşayan bireyler üzerinde yapılan araştırmalar
ile belirlendiği ve söz konusu ihtiyaçların her ülke’de farklı şekilde sıralanabileceği
hatta bazı ihtiyaçların bazı ülkelerde ihtiyaç olarak sayılmayacağı fikri
ortaya atılmış ve bu yönde bazı araştırmalar yapılmıştır.
Motive edici ve hijyen faktörler teorisi; Bu teori Çift
faktör teorisi olarak da anılmaktadır. Herzberg ve arkadaşları bu teori ile
motivasyon faktörlerini, güdü sağlayıcı ve hijyen
olmak üzere iki grup hâlinde toplamıştır. Güdü
sağlayıcı faktörler iş, sorumluluk alma, ilerleme imkânı, mevki, başarma ve
tanınma arzusudur. İnsan bu ihtiyaçları sağlandığı müddetçe motivasyonunu koruyacaktır. Hijyen Faktörleri
ise, maaş, çalışma koşulları ve iş
güvenliği gibi ihtiyaçlardan oluşmaktadır. Bu ihtiyaçların kişiyi motive etme
özelliği olmamakla birlikte, karşılanmaması durumunda başka ihtiyaçları
karşılansa bile bireylerin motivasyonu sağlanamayacaktır.
Üç güdü teorisi; Bu teori Başarı motivasyon teorisi olarak da bilinmektedir. McClelland’ın
ortaya attığı teori ile insanları motive etmek için üç temel faktörün oluşması
gerektiğini ifade etmiştir. Bunlar; başarı, güç kazanma ve yakın ilişkiler kurarak bir gruba üye olma
ihtiyacıdır. Bu teoriye dayanılarak, yapabileceğinin altında başarı gösteren ve onunla
yetinen grup ve toplumların, başarı
konusunda daha çok motive edilebilineceğini ileri sürülmektedir.
. VİG teorisi; Clayton Alderfer, Erg yaklaşımı olarak da ifade edilen VİG
teorisinde Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisi tasnifini basitleştirerek yeni bir motivasyon yaklaşımı geliştirmiştir. Alderfer’e göre insan ihtiyaçları var
olma, ilişki
kurma, bir gruba ait olma ve gelişme
ihtiyaçları olmak üzere üç kategoride toplanmaktadır.
Beklenti teorisi; Ünlü psikolog Kurt Lewin ve Edward Tolman’ın
kavramsal konseptlerine dayanmakla beraber iş motivasyonu
esaslı beklenti teorisini ilk formüle eden Victor H. Vroom olmuştur. Ayrıca Lawler-Porter Modeli olarak isimlendirilen
bir beklenti modeli de vardır. Vroom çalışanları motive etmek için temel faktörün ödül veya kazanç
beklentisi olduğunu ifade etmekte ve motivasyona
sebep olan faktörleri üç kategoriye ayırmaktadır. Bu kategoriler bireyin beklentileri, bireyin üretkenlik ile amaçlarını gerçekleştirme
arasındaki ilişkiyi algılama biçimi ve bireyin üretkenliğini etkileme becerisidir. Bu durumda beklenti teorisi Motivasyon=Ödülün Değeri*İlişki*Beklenti şeklinde formüle edilebilir. Formülden anlaşılacağı üzere üç etkenden biri sıfır olursa motivasyonda sıfır olacaktır.
Lawler-Porter Modelinde ise, çalışanın aşırı istençli olmasının
performansının yüksek olmasını gerektirmeyeceği ifade edilmektedir. Bu kapsamda; bireyin yeterli bilgi seviyesinin,
yeteneklerinin ve performans gösterebilmek için uygun bir rol anlayışına sahip
olması gerektiğinin önemi üzerinde durulmaktadır.
Eşitlik teorisi; Stacy
Adams tarafından ortaya atılan eşitlik teorisi ile, eşit iş yapan çalışanların,
eşit şekilde ödüllendirilmesi gerektiği ifade edilmektedir. Aksi takdirde
çalışanın gayretinde azalma meydana gelecektir. Örgütlerde eşitliğe aykırı davranışlar sonucunda işten
ayrılmalara kadar varan süreçler yaşanabilmektedir.
Motivasyon ve öğrenme teorisi; Bu teori ile
motivasyon ile öğrenme arasında bir ilişki kurulmuş ve motivasyonun, çalışanların davranışlarını değiştirmek
amacıyla sağlanması gerektiği ortaya atılmıştır. Çalışanın davranış biçimi,
yönetim tarafından ödül veya ücret artışı gibi olumlu yönde motive ediliyorsa
bu davranış tekrar edilmekte, ancak çalışanın davranışı ceza veya ücretin
azaltılması gibi olumsuz motive ediliyorsa çalışan tarafından tekrar
edilmemektedir.
X, Y, Z, W, teorileri; X teorisi, çalışanları motive edilmesi zor olan, çalışmaktan
kaçan, beceriksiz, örgütsel adanmışlığı olmayan bireyler olarak görmekle
beraber Y teorisi, bunun tam tersi
olarak insana değer veren bir yaklaşım içerir insanların beceriksiz veya tembel
olduğunu kabul etmez hatta insanların içinde bir potansiyelin olduğunu ve bunu
da ortaya çıkaracak olanın yönetim olduğu görüşünü ifade eder. McGregor tarafından otaya atılan X ve Y teorilerinden sonra insanlara
yönelik psikolojik yaklaşımların daha aşırı şekilleri olan W ve Z teorileri
olarak geliştirilmiştir. Japon Profesör William Quchi tarafından ortaya atılan Z teorisi, çalışanların motive
edilmesini veya iş görmesini teşvik etmek yerine, onların örgüte sadakat ve
adanmışlık duygularını geliştirerek motivasyon
seviyelerinin artacağını ileri sürmektedir. W
yaklaşımı ise çalışanların korkutularak başarılı olmasının sağlanabileceğini
öngören bir yaklaşımdır. X, Z ve W teorilerinin günümüzde geçerliliğini
kaybetmiş teoriler olarak görülmektedir.
Olgulaştırma Teorisi; Chris Arglis’in olgunlaştırma teorisinde ise bireyler; pasiflik, bağımlılık, sınırlı davranış gösterme, yüzeysel ilgi, kısa dönemli
bakış açısı, astlık durumu ve kendi duyarlılığından yoksun olma gibi olgun
olmayan özelliklerden aktiflik,
bağımsızlık, çeşitli davranış biçimleri gösterme, derin ilgi uzun dönemli bakış
açısı, üstlük durumu ve kendine duyarlı olma gibi olgunluğu ifade eden
özelliklere doğru geçiş yapacaktır. Arglis bu teori ile, geleneksel
örgüt yapılanmalarının çalışanda olgunluğu engelleyici bir etki yaptığını
görüşünü savunmaktadır.
Motivasyon
teorileri incelendiğinde, bireylerin belli kazanımları elde etmesiyle
motivasyon düzeylerinin arttığı görülmektedir. Bu kazanımların bir çoğu ise
örgüt ortamında ve performans değerlendirme sonunda elde edilen çıktılar
sayesinde belirlenmektedir.
Sonuç
olarak; performans değerlendirme sistemi çalışanlara bir
takım faydalar sağlamak durumundadır. Örgütsel etkililiğe giden yol çalışanın
veriminden dolayısı ile motivasyon düzeyinden geçmektedir. Bu nedenle, hangi performans
değerlendirme yöntemi kullanılırsa kullanılsın sonuçlarının çalışanı
motive edici yönde olması gerekmektedir. Bu kazanç maddî olabileceği
gibi manevî de olabilmektedir. Prim, hediye, ödül, tatil imkânları ve
zam gibi maddî kazançların yanında terfi, izin, sözlü takdir, övgü, sosyal
kolaylıklar ve yetki artırımı da çalışanlar üzerinde motive edici etkiye
sahiptir.
İktisat kuramına göre,
çalışan ücretini belirleyen etken emek piyasasındaki arz ve talep dengesidir. Ücret
yönetimi, maaşın hangi sıklıkta, ne kadar ve neye göre artırılması gerektiğini
belirleyen, insan kaynakları yönetiminin önemli işlevlerinden birisidir.
Ücretlerin yükselmesiyle hem çalışanların kazancı hem de örgütün maliyeti artar
bu durum tarafları karşı karşıya getirir. Bu nedenle, ücret yönetimi örgütlerin
sağlığı açısından üstünde titizlikle durulması gereken bir konudur.
Motivasyon
teorileri incelendiğinde çalışanan verilen ücret, insan ihtiyaçları içinde
önemli bir yer tutmamaktadır. Ancak motivasyon bahsinde belirtildiği gibi insan
ihtiyaçları ülkelere ve örgütlere göre değişiklik gösterebilecek bir kavramdır.
Bu kapsamda; ülkemizde durum biraz farklılık gösterebilir. Çalışan emeğinin
karşılığını alamadığını düşündüğünde iş tatmini düşecek ve örgüte olan
bağlılığı azalacaktır. Gerçektende kişilerin maddî
kazançlarının oranı, onların başarılarıyla bir biçimde ilişkilendirilmelidir.
Çalışanlarda yüksek başarı sağladıkları takdirde, yüksek kazanç elde edecekleri
beklentisi olur. Haklı olduğu söylenebilecek bu beklenti gerçekleşmez ise
çalışanda motivasyon kaybı meydana gelecek ve işten ayrılmasına kadar varacak
bir süreç yaşanabilecektir. Bu sebeple, çoğu örgüt, performans değerlendirme
sonuçlarını ücret ayarlamasında kullanmaktadır. Ücret ayarlamaları, maaş
artışı, prim (bir defalık veya bir dönem boyunca) ve komisyon alma şeklinde
olabileceği gibi, maddî karşılığı örgüt tarafından
ödenen tatil, hediye gibi uygulamalar da örgütler tafaından yapılmaktadır.
Frederick
Taylor bir makalesinde belirlenmiş işler için zaman-hareket çalışması yürütmek
maksadıyla temel olan bir ödeme sistemi önermiştir. Bu sistem, işlerin hangi
süreçler takip edilerek yapılması ve ne kadar sürede bitirilmesi bağlamında her
iş için günlük standartlar olarak belirlenmiştir. Günün sonunda çalışan eğer
günlük standartların altında performans gösterir ise, anlaşmaya varılmış
ücretten daha düşük ücreti alacak, buna karşın performansı günlük standardın
üzerinde gerçekleşir ise normalden daha yüksek ücret alacaktı. Bu çalışma
Taylor’un maaş ve güdülenme arasındaki ilişkinin üretkenliği etkilediği
inancını göstermektedir.
Ücretlerin
belirlenmesi safhasında yönetici ve çalışanların masadan tatmin olmuş şekilde kalkması
çok önemli bir husustur. Başarılı bir performans değerlendirme
sisteminin, ücret yönetimine olan katkısı bu noktada ortaya çıkmaktadır. Çünkü
başarılı sistemler daha önceden iki tarafın üzerinde anlaşmış olduğu nesnel
ölçütlere göre değerlendirme yapar ve ücret yönetimine girdi sağlar. Böylece
çalışan neden bu ücreti aldığını, ücretinin daha fazla artması için kendini
nasıl geliştirmesi gerektiğini ve performansının ücretine nasıl yansıdığını
bilir. Ayrıca, ücret artırımı döneminde başarılı performans
değerlendirme yapan örgütler de çalışan personel de, başarılı bir
değerlendirme sistemi kuramamış örgüt çalışanlarının kafasında yer eden
belirsizlikler ve performans düşüklüğü yaşanmaz.
Ücret
yönetimi safhasında en çok kullanılan uygulama, ücret artışlarının performans
puanlarına göre farklılaştırılmasıdır. Şirketler genellikle yılda bir kere
performansın ödüllendirilebilmesi amacıyla, bordro toplamının belli bir oranı
kadar bütçe ayırırlar. Enflasyon ayarlamasına ek olarak belirlenen ve
çoğunlukla ocak ayında uygulanan bu oran genellikle %3- %5 civarında bir
rakamdır. Bu ek bütçe belirlerken şirketin içinde bulunduğu piyasanın koşulları,
şirketin gösterdiği performansı ve gelecek yılın bütçesini göz önüne almak
gerekir. Çok başarılı geçen bir dönemin sonunda bu oran %10’lara çıkabilir hatta
bunu da aşabilir.
Diğer bir
performansa göre ücret ayarlanma yöntemi de prim ödemeleridir ve ülkemizde
yaygın olarak kullanılmaktadır. Örgütler, performansa bağlı ücret artışlarında
birbirlerine benzer yaklaşımlar gösterirken prim uygulamaları örgütlere göre
farklılıklar gösterebilmektedir. Prim uygulamaları, içinde bulunulan sektörden
ve yapılan işin doğasından önemli ölçüde etkilenmektedir. Prim uygulamasının
temel mantığı, önceden saptanmış ölçütler bazında gösterilen performansın yine
önceden belirlenmiş çıtaların aşılması durumunda temel ücrete ek olarak ödeme
yapılmasına dayanmaktadır. Örnek vermek gerekirse, en yaygın uygulama, belirli
bir satış adedîni gerçekleştirmek durumunda prime hak kazanılmasıdır.
Genellikle önceden belirlenmiş bu satış adedîni aşma oranı arttıkça kazanılan
prim de artmaktadır.
Bireysel
başarıların ödüllendirilmesi, takım çalışmasının önemli olduğu örgütlerde grup
dayanışmasını zayıflatan bir etken olarak da karşımıza çıkabilmektedir. Performansa
dayalı ücret sisteminin uygulandığı gruplarda, farklı ücret alan kişiler
arasında oluşan aşırı rekabet işbölümü ve yardımlaşmaya da engel olmaktadır. Bu
nedenle grup veya takım amaçları ile birey amaçlarının bir planda birleştirilmesine
yönelik ücretlendirme sistemi üzerinde durmak önem arz eden bir husustur. Performansa dayalı
ücretlendirme sistemleri farklı isteklere cevap vermek zorundadır.
Performansa dayalı ücretlendirme
sistemlerinin insancıl olarak düzenlenmesini güvence altına almak için, performansa
özendirmenin yaratılması gerekir. Normal maaşlara ek
olarak bazı kuruluşlar performansın üzerine bir parasal sistem kurmakta ve gönüllü
olarak işe teşvik edici ödemeler yapmaktadırlar. Bu teşvikler maaşlara ek
olarak ödemedir. Çalışanın kendi çalışması, grup çalışması veya örgütsel bir
performans mutlaka teşvik edici parasal ödüller ile ödüllendirilmelidir.
İkramiyeler, belirli bir performansı ödüllendirmek
içindir. İkramiye ve maaşların ayrı ayrı tutulması ve ödenmesi, çalışanlara
maaşları ne olursa olsun performanslarının iyi olması için gelecekte de
ödüllendirmelere neden olacağını göstermektedir. Bugün ücretlerin
belirlenmesinde, performans değerleme sonuçlarının etkileri her geçen gün
artmaktadır.
Sonuç olarak; Performans
değerlendirme bir ücret iyileştirme aracı olmaktan ziyade, farklı performansı
ödüllendiren bir sistem olarak düşünülmelidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder